11/21/2009

GİDENLER VE ....HÜZÜN

Yıkık duvarların ardında dağılırken,
Paramparça ediyorum yüreğimi.
Gidene dur dedikçe;
İnadına gidiyor gidecek olan,
Yalnızlığıma, yeni yalnızlıklar biriktiriyor.

Yıkasım geliyor dünyanın temelini,
Bir göçükzede oluyorum,
Alsam elime kazma, küreği,
Kazsam mezarımı/ teredütsüz,
Gidişin kadar sızlatmaz beni.

Dağılmaya başlıyorum.
Hiç bozuntuya vermeden,
Yerlere savruluyorum.
Bu seferki dağılışım sessizce olmadan,
Çığlıklar kopararak,
Yıkıntıya vererek dağılıyorum.

Diz çöküyorum,
Sakız gibi çiğneyerek gururumu,
Af dileyip yalvarmaya gelirken,
Anladım ki sen değil yalvarılmaya,
Kapımdaki köpeğin......bile layık değilsin...

GİDENLER...

Gidenler mutlaka olacaktır.
Ama gel gör ki, ardında hüzün bırakarak gidenler,
Mutlaka bir gün geri döneceklerdir.
Döndüklerinde ise;
Karşılarında, ruhsuz bir bedenden başka,
Hiçbir şey göremeyeceklerdir.
O vakit pişman olmak,
Yalvarıp yakarmak,
Acizlik olacaktır...

SESSiZ ÇAĞRI 2

Bir sessizlik,
Bir inilti,
Bir tuhaflık
var içimde.
Bazen rüyalar aldatır,
Bazen hayaller,
Bazende iskambil kağıtlarındaki fallar.
Çığlık atmak,
Haykırmak,
Bağırmak istersin.
Dilin tutulur,
Gözlerine perde düşer,
Ve suskunluğunla anlatırsın,
haykırmak isteyipte haykıramadıklarını...

(05.03.2007NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SON MEKTUP..

Son bir bestenin,son satırında ki ''DO'' ezgisine her şeyi yükledim.Sayısız sayfaları; yazıp çizip,ter döküp ve kolayca avuç içinde buruşturup masamın üstüne yığıyordum.
Elimde kalemim,masamın üstünde beyaz,tertemiz bir kağıt,yüreğimde ağır bir ağrı,sızı,gözlerimde yaş; son sözcüklerimi bir araya getirip; sana son mektubumu yazıyorum.
Elimde bir titreklik,gözlerimde bir ıslaklık,bedenimde bir uyuşukluk hissediyorum.Kalemimin ucundan çıkan mürekebin yoğunluğuyla karamsal kelimeler; ayrılık suretleri çiziyorum beyaz kağıda.Dökülen her mürekkep damlasında; binlerce defa sen varsın ve binlerce defa cansız bedenim,imkansız hayallerim var...
Her şey aklıma gelirdi de; bir gün sana son mektubumu yazacağım hiç aklıma gelezdi.Hani hayallerinde hiç ayrılık rolü bulundurmazsın ya; ayrılık olmaz sanırsın yada biliyorsundur kendi kendini avutup ayrılığın olmayacağına kendini inandırmaya çalışırsın. Oysa ki umulmadık bir vakite; bir yılan gibi sinsice sokulur yanına, ruhun bile duymaz. Şaşı bir insan misali gözlerin gidip gelir, kendini paralayıp, yerden yere vurursun o vakit.
Kendi kendini aldatmışsın; ayrılık olmaz diye. Oysa ki ayrılığın olacağını, bir gün mutlaka terkedileceğini, sessizce gidileceğini bilmeliydin.o zaman belki bu kadar yıkılmazdın.Kimbilir şimdi içinde ne büyük volkan patlamaları oluyordur. Gelip dinlemesini ne çok isterdin, kimbilir. Belki o vakit insafa gelirdi de seni terk etmezdi.Yüreğindeki sesi dinleseydi; belki vicdanı sızlardı azda olsa.
Bu son mektubu yazmamın sebebi; ne sana kin beslediğimi, nede beni terkettiğin için düşman olduğumu belirtmek için yazmadım.sebep şu ki; beni terk etmişsen bile, sana karşı en temiz, nefretsiz bir şekilde sana mutluluklar dilemek için yazdım.
NOT:Sana bir ömür boyu mutluluklar dilerim...(terkedilmiş olsam bile...)

Abdulgafur Gündüz

SON...

Belki bu sana son mektubum
Belkide rüzgarın hafif eliyle
Son dokunuşum
Ve belkide son bakışım olacak

Ama sana olan aşkım
Sana olan sevgim
Hiçbir zaman bitmeyecek

Ve belkide bu sana yazdığım
Son şiirim
Son duygularım
Ve belkide senin için yaktığım
Son sigaram olacak

Ama beynimdeki volkan
İçimdeki ateş
Hiçbir zaman sönmeyecek

Belkide bu son uykusuz gecem
Belkide döktüğüm son göz yaşım
Ve belkide bu hayattaki son günüm
Ve son gülüşüm olacak

Ama kalbimdeki yara
Beynimdeki kin, nefret
Hiç bir zaman silinmeyecek

Belkide batan güneşin sıcaklığıyla
Dokunmak istercesine dokunmak istedim
Ve belkide
Son nefret dolu şiirimi yazmak istedim
Ama yazamadım ki
Nefret edemedim ki
Ancak şeytandan nefret edebilirim
Sen şeytan kadar da olamadın ki
Çünkü sen şeytana olan nefretime bile laik değilsin
Çünkü sen
Boşver be vefasız bu beddualara bile değmezsin

Abdulgafur Gündüz

YARIN OLMAYABiLİR

Sıcak bir yaz akşamında, sokaklar yalnızlığımın, sensizliğin acısını soruyorlardı bana.Bir an bir ürpertiye,bir şaşkınlığa kapılmıştım.Yüreğim buruktu...Çarmıha gerilmiş bir bedenin gerginliği vardı üzerimde.Ne diyecektim,ne demeliydim seni bana soranlara, bilmiyordum ki.
Avazımın çıktığı kadar, bağırmak geliyordu içimden; Nerdesin,niye yoksun? diye.Çaresiz kalmak,çıkmaz sokaklara girmek nedir bilir misin; bilmiyorum ama ben çok iyi biliyorum.
Kimi zaman çaresiz kaldım, kimi zaman sensizliğin yoksulluğunu yaşadım ve kimi zaman hayallerinle yaşadım. Beni anlamasın diye de, çoğu zaman suskun kaldım.
Konuşmak; cesaret isterdi,yürek isterdi ama anlatamadım cesaret edemedim. Her zaman olduğu gibi susmayı tercih ettim, sustum ve susmaya devam ettim.
Biliyordum; olmayacaktı böyle, olmamalıydı ve olmadı.Düşler,istekler ertelenmemeliydi ve ertelenmedi de.Yarın diye bir şey olmadığına göre; şimdi anlatılmalıydı her şey.Her defasında dile getirdiğim gibi; ''varsın atın ölümü arpadan olsun'' deyip, anlatılmalıydı sevgiliye...Düşlerinde aşka dair her ne varsa anlatılmalıydı.
Yürek işte, ya söyletir yada söyletir. Bunun başka bir yolu olamaz.Belki kelimelerin boğazında düğümlendiği zamanlar olur, yada söylemek istediğin her şeyi söyleyemezsin ama emin ol ki onlar cesaretsizlikten değildir. Sadece kaybetme korkusundandır.Oysa unutmamalıyız ki; kaybetmek aslında kazanmaktır çoğu zaman...
İçinden geçen isteğe kapılıp; ne olursa olsun ama ne olursa olsun, kaybetmek pahasına olursa bile, söylemekten çekinmeyin düşündüklerinizi.Yarın çok geç olabilir...Çünkü yarın diye bir şey yoktur...
(GECE YARGICI)
(23.01.2009 NUSAYBİN)

Abdulgafur Gündüz

SON BAHAR...

Bir sonbahar günü perdeleri çekip, buğulu pencerelerde titrek rüzgarın savurduğu yaprağı sararmış renginde geçmişi düşlersen, anlaki gözlerinin ıslaklığı; geçmişine özleminin, soğuk kanlı katilidir.Hayallerin bir güvercinin kanatlarına takılmışsa ve gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiyorsa, sakın ola ki umutsuzluğa kapılıpta, tutunduğun hayat dalını bırakma. Tutunduğun dal kırılsa bile titremesin yüreğin, ıslanmasın gözlerin.''uçurumun kenarında olsan bile sırf hayata gıcıklık olsun diye son bir defa gülümse''
Yağmur'un elleriyle, tutun yaşam rüzgarına.elbet hayatın sana savurduğu kanlı bir kurşun olur. Hedef, yüreğinin ortasında filizlenen umut ağacıdır.Mücadeleyi elden bırakıp, kanlı kurşuna teslim olmak ta senin elinde, mücadeleyi sürdürüp kanlı kurşunu hayata geri sıkmakta senin elinde.Sakın olaki, tutsağı olma karamsarlığın parmaklıklarına.Ellerindeki kelepçeler, ardında bulunduğun parmaklıklar; engel teşkil etmesin yaşam savaşına. Yürü üstüne üstüne, tutun iyimserliğin parlak kollarına.
Bir zamanlar; duymak istemediğin sözleri, an gelir kendine ilke edindiğin, yok saydığın besteleri, mırıldanmaya başladığın olur.Rüya veya hayaller dünyasında olduğunu sanırsın.Çığlıklar atıp kendini tokatlarsın. İşte o vakit gerçeğin ta kendisi olduğunu ve hâlâ yaşadığının farkına yeni varacaksın. yapman gerekenin yaşamak ve yaşatabilmek olsun. izlediğin hayat çizgisinde;
BIRAK, KÖPEKLER HAVLAYABİLDİĞİ KADAR HAVLASIN,
EŞEKLER, ANIRABİLDİĞİ KADAR ANIRSIN.
İKİ KULAĞINI AÇIK TUT,
BİRİNDEN GİRSİN DİĞERİNDEN ÇIKSIN.
Sen yine de, lekesiz beyaz çizgisinden yürü umudun.onlar ne kadar kara çizgiler çizseler bile sen görmek istediğin gibi görmeye devam et...

Abdulgafur Gündüz

TUTKU VE DiRiLiŞ

Bir umut vardı içinde, yüreğini okşayan bir şeyler olmuştu. Artık hiç kimse ne olduğunu, ne yaşadığını göremez olmuştu.
Dalgınlığın seni ele veriyordu. Sen farkında olmadan yüz ifadenden kendini ele veriyordun. Geçmişi özlediğin, geçmişe hasret kaldığın. Hep çocuk kalmak, öylece büyümeden çocuk olarak hayatını sürdürmek istediğin, gözlerinin dalışından okunuyordu. Artık aşk belirtisi vardı gözlerinde o yüzden olacak ki umutlu oluşun seziliyordu ve vardı denilebiliyordu.
Sen artık gidenleri aramaya başlamışsın. Bırak onları: gözlerindeki ışıltı, sevinç seni bırakmaya yüz tutmuş.Eskisi gibi gözlerindeki ışıltı parlasın kaybolmaya yüz tutmasın.Umutsuzluk sana yakışmıyor. Düşlerini özgür bırak hayata sarıl artık....
Kabul et artık; ama bu herhangi bir şey değil. Benim sana olan aşkımı görmeye başla. Biliyorum beni unuttun ama her şeye rağmen ben yinede seni arıyorum, sana geliyorum, seni çekiyorum içime...Hayatının düzensizliğine burun kıvıranlar olur. Seni beğenmezler, kaçarlar senden böyle olmaya devam edersen...
Senin kendini ve başkalarını kandırmaya çalışman bir karışıklıktan başka bir şey değildir...
Sevinç ve çığlıklarını özgür bırakmak kaldı sana... Durma ve şimdiden başla yaşamaya ve yaşatmaya...

Abdulgafur Gündüz

TEK SUÇUM SENİ SEVMEKTi

Ben ki bir gece yargıcı,
Ben ki gülüşüne susamış bir aşığım,
Seni sevmek için bile günbatımını bekyeyen,
Sadece geceleri sevebilen bir isyankarım.

Ben ki sana suskun,sana yorgun,sana tutkunum,
Ben ki sana bakan,gözlerine dalan bir çılgınım,
İşte buydu tek suçum,günahım;
Seni sevmek,sana bakmak,gözlerine dalmaktı tek suçum...
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SUSKUNLUĞUN SESi...

Bir damla gözyaşında yankılanır sesim,
Soğuk bir dağ yamacında çığlık,
Yüzüne yazılmış şiir,
Derin çığlıklar bırakır bende.

Anlamını yitirmeye başladı gözbebeklerin,
Dolunay gölgesinde kaldı sevişmelerimiz,
Bir sigara dumanının diliydi hüzünlerimiz...

Her çark dönüşünde;
Hayallerim aşk şarabında boğuluyor,
Duvarlardan yankılanıyor iniltilerim.

Sana bakmaktı mutluluk.
Kendimi, gözlerinde görmektir sevinçlerim.
Yaşamak; seni bestelemektir.
Yaşamak; anlam yüklemektir hayata.
Hergün yeniden yaşıyorum...seni...ama...sensiz.
(23.04.2009 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SUSKUN YÜREK..

Üşürken gözlerinde,
Akmaya başlıyorum soğuk mevsimlere.
Öyküler yüzleşmeye başlardı gidişlere,
Ve hayat irkilirdi yakarışlara.

Bırak tutsak eller kelpçelerini kırsın,
Prangalar parçalansın ayaklarda.
Sende bırak tutsak olmayı,
Gündüze inat, gecelere umut ışığı ver.

Kırık besteler kalırken yüreklerde,
Uçurumlar yaklaşır gözlerine.
Gitmek mi yoksa kalmak mı?
Veda ederken hayallere...

Abdulgafur Gündüz

SUS(ma)...

Çığlığım;
Benliğime kayıp bir feryattır.
Suskunluğum; isyanlarla başkaldırışımdır.
İniltim; sana susayışımdır.
Haykırışım; eşek misali anıranlaradır.

Sokaklar duman duman tütüyor feryadına,
Martılar ağlıyor suskunluğuna,
Gül yaprakları dökülüyor iniltilerine,
İnsanlık yas tutmuş haykırış sesine.

Susma arkadaş!
Çığlık at dağ yamaçlarından,
Haykır insanlık alemine aşkını,
Gözlerinle anlat her şeyi,
Ha! susman mı gerek?
Sus,sus ki köpekler havlamasın.
Sus ki insanlık insan görsün...
(30.06.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SOKAK SERSERİSİ

Ben umudunu yitirmiş bir sokak serserisiyim.
Geceler boyu sokaklarda dolaşır,
Bazen kahkahalar atar,
Bazende bas bas bağırırım gecenin karanlığında.
Gündüzlerden umudunu kesmiş,
Gecenin karanlığına sarılmış,
Hayat dalları kopmuş bir sokak serserisiyim.

Belki görürüm umuduyla;
Gece yarılarına kadar geçtiğim olurdu sokağınızdan.
Kapınızın önüne oturur,
Pencereden ışıkların yanmasını beklerdim.
Bir türlü ışıklar yanmazdı,
Bilirdim erken uyurdun,
Uyanmazdın okul vaktine kadar,
Ben ise gece yarısına kadar uyumazdım,
Ve her zaman olduğu gibi yine geç kalırdım okula.
Niçin geç kaldığımı kimse bilmezdi,
Sende bilmezdin.
Anlatmak istemiştim,
Bir türlü dinletememiştim,
Kaçmıştın benden,
Dinlememiştin beni
Çünkü ben ölümü seçen bir sokak serserisiydim.

Önceleri oturduğun sokağı,
Sonra oturduğun evi,
Sonrada kaçıncı katta oturduğunu merak etmiştim/öğrendim.
Daha sonra kaldığın odayı/öğrenemedim.
Ama şimdi hepsini bıraktım.
Şimdi benden ne kadar nefret ettiğini merak ediyorum.
Çünkü ben kendini sana adamış,
Uğrunda ölecek kadar seven,
Bir sokak serserisiyim.
İşte ben buyum;
Gecenin yargıcı,
Sokak serserisiyim...
(09.05.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SEVMELER

Güneş doğabildiği kadar doğar,
Batabildiği kadar batar.
Yıldızlar parlayabildiği kadar parlar.
Ben ise seni sevebildiğim kadar sevmedim,
Seni sevebileceğimden çok daha fazla sevdim...
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SESSİZLiĞiN GÖZYAŞLARI

Bilinmezliklere doğru ürpertisiz bir yolculuk, damarlarındaki kan akışını dondursa; rüzgar savruluşuna çekilen kara bir perde, durmaksızın esecektir yüzündeki çizgilerin kederlerine.
Kimbilir kaç sözcük savurdun içine çekip bıraktığın sigara dumanının çizilmemiş motiflerinde.Kimbilir kaç beste oluşturdun içinde.Nedense suskunluğu ilke edindin, hep sustun.suskunluğunla anlatmak istedin haykırmak isteyipte haykıramadıklarını ve mimiklerinle bağırırdın aynalara.
Bu gece hatıra defterin sessizliğine ağlamış, döktürmüştü tarihin gevşek kollarına bıraktığın soluksuz gözyaşlarını.Pas tutmuş, hatıra defterinin kilidi açılmış,sessizliğine ses olmuş,anlatmıştı içindeki büyümüş aşkın, kıpırtısız yüzünü dünyaya.
Yıllar boyu, üzerini örtmüştün düşlerinin ve hep soluksuz, kuru gözyaşlarını bilinmezliklere saklamıştın. günlük tutar, suskunluğunu yazdığın satırların her harfine, tonlarca ağırlıkta soluksuz nefesinle yüklerdin...
Çalkalanmış duygularla yüklü için; kin, nefret, aşk,sevgi,mutluluk.mutluluğunu: yetiştirdiğin çiçeklerin, diktiğin fidanların canlı, kıpır kıpır sallanan yaprakların yüzüne gizler, aşkı sevgiyi de kalbinin derinliklerinde en temiz kanınla besler, kalbinin kapılarını hiç açmazdın.Kin ve nefretini ise tütün yapıp yakar ve kül olup kayboluncaya kadar, içine çekip hüznü şakaklarında hissederdin..
Attığın her sessiz adımlarında; çakıl taşlarını yaslara bürür, sokakları hüznün derinliklerinde boğardın. kimbilir; belkide sessizliğin, çığlıklarının en doruk noktasıdır. Sesini; tahtalardan yapılmış tabutun içine saklamış,toprağa gömmüş, ölümsüzlleştirmiştin sessizliğini.
Artık, vaktidir diyorum haykırmanın.Her şeyin sonu olduğu gibi, sessiz duruşların da bir sonu olmalı.Sus(ma) , anlat yüreğinde filizlenen,parlayan aşkı. Haykır insanlık alemine,sandıklara kitlediğin hayallerini.Kayıplar listesine ekleme onuda.Anlat anlata bildiğin kadar.suskunluğuna yastayım, duymak istiyorum sesini.
Bırak artık içindeki sessiz fırtınarı.Soluksuz gözyaşlarının içindeki gizemi, rüzgar savruluşlarına bırak.Aşkı bir kezde olsa nefesinle yudumla ve hıçkırıklarının gizemli perdesini arala...

SESSİZ GÖZYAŞI

Hayallerim ağaç diplerine düştü dökülen yapraklarda,
Bir bir toplamıştım nasırlanmış ellerimle.

Hafif bir rüzgar esintisi vardı bu akşam,
Sallanan perdelere dalmıştım,
Gözlerim parlayan yıldıza kaymıştı biran,
Günahsız yüzünü görmüştüm,
Daha farkına varmamıştım ıslak gözlerimin,
Islaklığı dudaklarımda hissetmiştim,
Tuzlu bir tat vardı,
O tat bile acıydı bana.

Dönen pervane kollarında,
Beraber bindiğimiz dönme dolapları hatırlatmıştı.
Seni hissettirmişti yüreğimde,
Döktüğüm teri engelleyememişti,
Sigaramın ateşini söndürememişti,
Islak gözlerimi kurutamamıştı,
Dahada alevlendirmişti içimdeki ateşi,
o gece ışıklar sönmemişti,
Gözlerim yine bekleyiş içinde,
Sabaha kadar uyuyamamıştım.
Sadece ıslak gözlerimi hissetrmiştim.
Ve yalnız sana ağlamıştım...o gece...

Abdulgafur Gündüz

SESSiZ ÇAĞRI

Bir haykırış var içimde duyuramadığım,
Bir özlem var gözlerimde anlatamadığım,
Binbir türlü duygu var içimde sana söyleyemediğim,
Birde sen varsın,yüreğimin derinliklerinde silip atamadığım...
(18.01.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SENSiZLİK 2

Akordu bozulmuş bir gitarın tıkırtısı var içimde,
Artık ahenkli sesler duyulmaz oldu.
Melodiler karma karışık,
Uğultu kapısı açık,
Siren sesleri ayarsız,
Güneş ise çırılçıplak...

Bu gece ışıklar açık,
Yatağım yalnız ve boş,
Boğulmak üzereyim hayaller dünyasında.
Dudaklarım adeta mühürlenmiş,
Gözlerim açık,
Sensizlik rüzgarıyla,
Akarsular akıyor gözlerimden.

Mehtap yorgun,
Gözler durgun,
Yüreğim suskun.

Suskunluk ızdıraptır bana;
Ama konuşamıyorum,
Bağıramıyorum,
Haykıramıyorum içimdeki yalnızlığıma.

Sensizliği sigara dumanında çekiyorum içime,
İzmaritlerle söndürüyorum yalnızlığımı,
Ekmeği yutkunur gibi yutkunuyorum hayalini,
Sensizlik damarımı koparıyorum,
Daldaki gülü koparır gibi.
Sensizliği yaşamak istemiyorum açık kapılar ardında,
Çünkü bir ömür seni yaşamak istiyorum,
Umutlar sokağında...
(30.04.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SENSİZLİK...

Gözlerin gözlerime göz oldu,
Sözlerin yüreğimde söz oldu,
Beni terkedip,gittiğinden beri,
İçimde büyük bir dert oldu.

Şiirlere bir şiir ekledim,
Bir ömür boyunca seni bekledim,
Bana dönüp gelmeyince,
Fani dünyayı terk ettim.

Fani dünyada bir vefalı ararsın,
Gözlerin gözlerimde dalarsın,
Gözlerimde gözlerini görmeyince,
Fani dünyayı terk edip,ebediyete uçarsın...
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SENSiZLiĞiN YASINDAYIM...2

Bir umuttun içimde,
Bırakıp gideceğini bilseydim,
Kenetlenir, sımsıkı sarılırdım.

Seni bana soruyorlar,
Kayboluşunun acısında yargılanıyorum.
Bir arayış içinde,
Gözlerindeki ışıltıyı arıyor gözlerim.
Büyük bir özlemle özlüyorum.

Pişmanlığın ızdırabında boğuluyorum,
Bir telefon sesi,
Belkide yaşatıyor olacaktı,
Günahsız bedenini.

Kör bir kurşun sesi;
Sessizliğin acı haberini vermişti.
Hayallerimi,
Umutlarımı,
Yaşayışımı sonlandırmıştı.

Sebep olanlara en güzel bedduam;
En hafif hastalığınız kanser,
En iyi makamınız şeytanlık,
En güzel yeriniz cehennem olsun...

Abdulgafur Gündüz

SENSiZLiĞiN YASINDAYIM

Dökülen gözyaşımın her damlasına,
Seni soruyorum.
Anlatsa içindeki kederi, gözyaşlarım
Dünya yaslara girer,
Kaderine ağlarlar.

Anlatamadım içimdekileri,
Gururumun esiri olmuştum.
Üstüne örtülmüş toprağını avuçlayıp,
Döksem bir damla gözyaşı,
Ve anlatsam içimdekileri,
Belki sende ağlarsın,
Belkide kalkıp cevap vermek istersin.
Kalkamasanda,
Haykıracağını biliyorum.
Her gece sesini duyuyorum,
Sessizlikte irkiliyorum,
Kulaklarım çınlıyor her vakit.
Ve bir ömür;
Yas yüzüklerini takıcam parmaklarıma...

Abdulgafur Gündüz

SENSiZLiĞiN KIRIK RENGi

Tutunurken soğuk mevsimlere,
Alyansın renginde parçalanırken hayaller,
Lâl kesilir dilimiz.
İmkansızlıklar boy gösterip,
Pişmanlıklara kurşunlar sıkarız.

Ölüme, renk vermeye başlar inatlar.
Kelimeler anlamsızlaşmaya başlar.
Titreyen ellerin teri dökülür,
Ellerin ellerimde.
Nihayetinde sende gidersin bir gün.

İniltiler yankılanırken yüreğimden,
Mimiklerim ayrılık sureti çiziyordu.
Koyu renge boyanırdı resimler,
Anlatılmayan bir hikayeydi bu.
Ne yapsam, ne etsem bilemiyordum ki.
Susmak mı konuşmak mı düşüyordu.

Issızlığın verdiği uçurum kenarıydı.
Zemheri karanlıklar seni bestelerdi.
Işıltılar göz kamaştırırdı sende.
Melekler ağlamaya başlardı vedalarımıza...
(GECE YARGICI)
(11.07.2009 NUSAYBİN)

Abdulgafur Gündüz

SENİ YAŞAMAK 2

Sensizliğin yorgunuyum.
Vakitsiz bir ızdırap yaşıyorum.
Sen; düşlerimde büyüttüğüm,
Vazgeçemediğim,
Son nefesim,
Dilimdeki tek dua.
Ayrılığın acısını,
Geceler boyu gözyaşlarımda kaybediyorum.
Son bir rüzgar esintisi,
Kokunu alıp getirse,
Yaşama tutunur,
Sana, sadece sana ağlardım.
Hiç gözyaşı dökmediğimi sende bilirsin;
Ama gel gör ki sensizliğe ağlıyorum bu gece...

Abdulgafur Gündüz

SENi YAŞAMAK

Ben karanlığı seçtim,gündüzlere inat,
Ben şiirleri seçtim,şarkılara inat,
Ben yıldızları seçtim,dolunaya inat,
Ve en önemlisi ben seni seçtim,kainata inat.

Ela gözlere inat hurma gözleri seçtim,
Sarışınlara inat esmer olanı seçtim,
En önemlisi,
Sana inat, kendime inat, insan olanı seçtim...
(28.01.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SENi SEVMEK

Asırlar boyunca beklesemde
Biliyorum gelmezsin sen yinede
Duydum ki silmişsin beni bir kalemde
Usul olup gelirim sana sessiz gecelerde
Lalezar olup kokarım evinizin her köşesinde

Gece kuşudur bu aşık her yerden çıkar
Alyansın olup kendini sana bağlar
Fani dünyada bir tek senin ismini anar
Uğrunda can verip kendini yakar
Rüyalarına giripte bir gün senden hesap sorar

Galiz olsanda bu deli seni sever
Üzüm bağı gibi resmini çizer
Nedamet olmaz ki her gün seni bekler
Dazlak oluncaya dek önünde diz çöker
Üzüntüden herkesten önce ölmek ister
Zeval olup bir gün ebediyete gider...

Abdulgafur

SENi SEVMEK

Asırlar boyunca beklesemde
Biliyorum gelmezsin sen yinede
Duydum ki silmişsin beni bir kalemde
Usul olup gelirim sana sessiz gecelerde
Lalezar olup kokarım evinizin her köşesinde

Gece kuşudur bu aşık her yerden çıkar
Alyansın olup kendini sana bağlar
Fani dünyada bir tek senin ismini anar
Uğrunda can verip kendini yakar
Rüyalarına giripte bir gün senden hesap sorar

Galiz olsanda bu deli seni sever
Üzüm bağı gibi resmini çizer
Nedamet olmaz ki her gün seni bekler
Dazlak oluncaya dek önünde diz çöker
Üzüntüden herkesten önce ölmek ister
Zeval olup bir gün ebediyete gider...

Abdulgafur

SENİ DÜŞLEMEK

Kaç zamandır bilmem ki;
Bir tedirginlik,
Bir ağırlık çöktü üzerime.
Yüreğimin aynası kırık,
Ne mümkün ki ellerinden tutmak.

Duygu yüklüyüm bu aralar;
Dost dediğim,
Katil sigaramın dumanında,
Seni çekiyorum içime.
Adını sigara izmaritleriyle yazıyorum yer yüzüne.
Hayalini çiziyorum sigara küllerinden,
Yine kırgın ve yine kızgınım.
An be an ölüyorum.
Sensiz yaşadığım;
Her saniye,
Her dakika,
Her saat.

Hatırlar mısın senin için diktiğim kırmızı gülü;
Beni yaşadığın sürece,
Yaşamasını dilemiştim yüce Allah'tan.
Kırmızı gül soldu;
Yapraklar ağlaya ağaya döküldü.
Gül yaprakları bile ağlamıştı sana olan sevgimden...

Sen beni ilkbaharda unutmuştun.
Kurumuş,solgun,
Ağlaya ağlaya dökülen gül yaprakları anlatmıştı bana,
Ve bilmediğin bir dilek daha tutmuştum yüce Allah'tan;
Gül dalların kuruduğu,
Yaprakların döküldüğü gün,
Benim ölüm tarihim olsun...
(27.06.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SENi DÜŞLEMEK...

Bir aşk şarkısının, yitik melodisindeki, kırık bardak parçalarının, dağılışındaki acı,hüzünlü yanlarının kırıklarını toplayıp, müzemin güncel bölümünde sergileyişim; geçmişe ve bu güne olan bağlılığımı andırıyor.
Hiç bir şehrin karanlığındaki iniltileri hissetmezken, senin bulunduğun şehrin, gündüz gözüyle bile iniltilerini,haykırışlarını duyuyorum.Sebebi ise sana olan duygularımın haykırışlarını kulak ardı edip, vurdum duymazlar gibi tavırlar sergileyişindendir.
Gittiğinden bu yana, bulunduğum şehrin tadı silindi.Gecelerin eğlenceli vakitleri, kedini hüzünlere bıraktı.Sokaklardaki sesizlik korkutur oldu beni.Beraber gittiğimiz küçük bir köprü vardı. Seni her özlediğimde oraya gidip, beraber durduğuuz yerde durup, akıp giden suyun şırıltısına kalbimi savurup sana gönderiyorum.Suyun durgun olduğu vakitler olurdu. Bende sırf, o suyun akışına bıraktığım kalbimin, sana ulaşması için gözlerimden yaşlar akıtıyorum.Damlatıyorum ki; akan su dalgalanıp, sana hemen ulaşsın kalbim.
Belki bilmiyorsun ama sen gittikten sonra, ağır bir hastalığa yakalandım. Hiç bir doktorun çare bulamadığı, ölümcül bir hastalık. Bu güne kadar herkesten saklayıp, en sonunda sana söylemeye karar verdim. Söylemek istemezdim sana ama saklamak ihanetti.O yüzden saklayamadım.Sordum soruşturdum, bir tek kişide varmış hastalığımın çaresi, oda sensin. Çünkü büyük bir kalp hastasıyım.Kalbim sadece senin için çarpıyor. Gelsen yaşarım, gitsen ölürüm. Kalp atışlarım senin elinde; ya yaşatırsın, yada ölüme terk edersin...Seçim senin....
(GECE YARGICI)
(26.01.2009 NUSAYBİN)

Abdulgafur Gündüz

SEN 3

Birer birer terk ettiler;
Avuç içinde kuru bir hüzün,
Yüreğimde kurşun yarasının;
Yitik melodisi.

Hesap sorma vaktidir;
Oysa susmak zorundayım.
Konuşsam kırık kalbimle,
Yer yerinden oynar,
Dağlar bile yassa tutulur.
İnsanlık; ihanetine taşlar yağdırır.

Susuyorsam;
Hala sana olan gurursuz aşkımdandır.
Gururumu sakız gibi çiğner dururum,
Oysa sen değil aşkıma,
Kapımdaki köpeğin...........bile layık değilsin...

Abdulgafur Gündüz

SEN VE.....

mesut olursun bir ömür boyu,
Ellerin ellerimde gezerken bir parkta.
Hayal edersin uykusuz bir rüyayı,
Mayın sesi gelir, uykusuz rüyandan kalkarsın,
Ellerin ellerimde gezerken bir parkta.
Teninin kokusu kalır bende bir hatıra.

Ah! sen yoksun ki şu an yanımda,
Limandan son gemi kalkar oldu,
İnanki sen gelmeden, ben hiç gidemem.

Vursunlar beni senin uğruna,
Ellerin ellerimde gezerken bir parkta.

Zor olsada sana kavuşmak,
Ellerin ellerimde gezerken bir parkta,
Resamsız bir resim olur,
Rüyasız bir uyku olur,
İntizar gözlerle beklerim seni,
Nihayetinde sende bana gelirsin bir gün...

Abdulgafur Gündüz

SEN BENi HİÇ ÜZMEDİN

Sen beni hiç üzmedin ki`;
Sadece diri diri mezara gömdün,
Sağ iken cehennem ateşini yaşattın,
Sağ iken kör,sağır,dilsiz yaptın.

Sen beni hiç üzmedin ki;
Celladım olup canımı aldın,
Ateş olup vucudumu yaktın,
Nefes olup nefessiz bıraktın.

Sen beni hiç üzmedin ki;
Bir ömür boyu hayata küstürdün,
Beni canımdan bıktırdın,
Hayatı zindan ettin.

Sen beni hiç üzmedin ki;
Silahı gül,mermiyi diken diye verdin,
Aşkı nefret,sevgiyi karamsarlık gibi gösterdin,
Sana olan aşkımı,sevgimi ayaklar altına aldın,
Sen beni hiç üzmedin ki allahın belası...
(NUSAYBİN 02.03.2006)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

SEN...

Sen diyorum kalp atışlarımda,
sadece sen.
olmayacaksan eğer;
ölüm diyorum.

Son nefesimde seni çekiyorum içime,
Göz bebeğinin içinde arıyorum kendim,i
Hani olurya bir gün düşünürsen;
Bilki hep seni bekliyorumdur.

Uzağımda olsanda;
Hep yakınımdasın.
Vakitsizde olsa;
Bir gece vakti,
Kapımı çalacağını düşlüyorum.

Beraber yürüdüğümüz yeri bilirsin;
Seni her özlediğimde,
Oraya gidip,
Sadece seni yaşıyorum.

Kırık gitarımın parçalarıyla,
Seni besteliyorum.
Sensizliğin yassına,
Acıyı ekleyip,
Ölümü içiyorum.

Sen diyorum sen,
Sadece sen,
Ve yahut ölüm...

Abdulgafur Gündüz

SANA SESLENiRKEN...2

Özlem dolu gözyaşlarıyla;
Kimi zaman sesiz bir fırtına,
Kimi zaman bir uçurum,
Kimi zaman da, karışık melodili bir çığlık.

Yuvasız bir kuştur yüreğim,
Kış mevsiminin soğukluğunda,
Donmuş bedenimi,
Sana kavuşmak hayaliyle ısıtıyorum.

Yaşamak anlamsız yokluğuna,
Sende bırakıp gittin,
Git,sende git,
Git ki;
Satılık bir aşka mahkum olayım,
Gidersen;
Güz yağmurları yağmayacak,
Martılar şarkı söylemeyecek,
Ve yahut bestelenmeyecek son şarkım...
(gece yargıcı)
(nusaybin 04.04.2009)

Abdulgafur Gündüz

SANA SESLENiRKEN

Bir varlık, bir yokluk arasında gidip gelirken; Seni arıyor gözlerim her daim. Kimi zaman yakınımdayken, kimi zaman da uzağımda kalıyorsun. İki kelimeyi bir araya getirip, sana seslenmek acizliğine hiç kapılmadan, kendiliğinden oluşan besteler biriktiriyorum...
Karanlık sokakların tenha köşelerinde, sensizliğin hüznünü saç tellerinden akıtıyorum. Sensizliğin, can pazarını yudumluyorum perdelerin hafif rüzgar esintisindeki kımıldayışında...
Olmayan geçmişimizin, geleceğini arıyorum sinsi sinsi. Yüzüme kapatılacak kapıların hesabını yapıyorum anlam yüklü şiirlerle. Yakarışlarım anlamsız gelebilir, bir çığ düşebilir yüreğine...
Bir serçe kanadında özlemimi yollasam sana,bir martının çığlığıyla haykırsam gözlerinin rengine; Yüreğinde bir titreklik hisseder misin? Uzaklardan, çok uzaklardan bir zılgıt çeksen, içim titrer, sana kalbimden bir parça yollarım umarsız...
Vakit, ayrılık vaktidir derken. Yeniden filizlenir içimdeki umut ağacı. Seni görmeden bir yakınlık hissine kapıldım. Alışmak; sevmektir, bağlanmaktır. Ben varlığına alıştım. Yokluğun acı, hüzün verecek bana gidersen...
bir selam yoluyorum sana hatırası kalsın sende....

Abdulgafur Gündüz

SANA GiTME DEMiCEM

SANA GiTME DEMiCEM

Sana gitme demicem
Eğer ki gittiğin de
Beni unutacaksan gerçekten
Beni sevmiceksen
Beni hatırlamicaksan
Git git gidebildiğin yere kadar git

Sana gitme demicem
Beni yüreğnden söküp atacaksan
Yüreğimi kurşun yarası gibi deleceksen
Gözyaşlarımı silmiceksen
Git git gidebildiğin yere kadar git

Sana gitme demicem
Gerçekten gideceksen eğer
Bir daha dönmeyeceksen
Artık beni sevmiceksen
Git git gidebildiğin yere kadar git

Sana gitme demicem
Sen gittiğinde
Ebediyen dönmiceksen
Başkasını seveceksen
Git git gidebildiğin yere kadar git

Sana gitme demicem
Beni böyle dazlak edeceksen
Acı çektirip nefret edeceksen
Bana beddua edeceksen
Git git gidebildiğin yere kadar git

Sana gitme demicem
Ama öyle bir git ki
Sana olan aşkım bile geri getirmesin seni
Yolun açık olsun vefasızlar kraliçesi
Git git gidebildiğin yere kadar git
Cehennemin dibine kadar yolun var...

Abdulgafur Gündüz

RUTUBETLi YALNIZLIKLAR...

RUTUBETLi YALNIZLIKLAR...

Gidişlerin isyanıydı yüzüme çarpan tümsekli yollar.
Her yolcunun yüzünde
Ayrılmanın, grimsi hatları yansıyordu camlara.
Bitirilen her kesik çizgiler,
Biraz daha uzaklaştırıyordu,
Biraz daha boğuyordu künyem.
Çelmik atıyorum gidişlerin dumanlı küllerine,
Durulan her durakta,
Vedalarımızın kahredici melodisini duyuyorum.

Parçalanmış bulutların kavşağında yoğunlaşır özlemim.
Bir Müslüma'nın, cami avlusunda yakarışıydı sevdam.
Bir Alevi'nin zikredilişiydi
Bakılmaya muhtaç bir kuşun,
Yavrusunun mahsum bakışlarıydı çaresizliğim.


Perçemli sokakların diliyle konuşurken,
Suretin çiziliyordu renklerle kaybolan tuvale.
Şarapla zehri karıştırıp,
İçmektir terkedişlerin...
(29.04.2009 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

OLMAK Mı OLMAMAK MI...?

Derbeder bir yaşayışın pençesinde çırpınmak ve hep kapalı kapılar ardında kuytu bir köşede yaşamak; yaşamak mıdır sizce?
Eğer öyleyse onların yaşayıp, hep kara perdelerin arkasında gizlenen acılarını, gözyaşlarını ve kederlerini anlayamamışsınız demektir. Hep töreye kurban gitmek korkusuyla, yaşama dört elle sarılmak nedir bilirmisiniz? Her an bir töre kurşununun titrek sesi; umudunu,yaşayışını sona erdirebilir. Ellerinde beyaz bir bayrak; tutsaklığın esiri olmuşlardır.Onlar bile daha farkında değillerdir yaşamadıklarının.
Kimliksiz yaşamak, her gün yeni bedel ödemek; acıdır, kahırdır.Hayat hikayeleri yazılmamıştır daha hiçbiri'nin.Hayallerini,umutlarını,sevinç ve üzüntülerini, yüreğinin derinliklerinde saklarlar; anlatmazlar,anlatamazlar
Kadın geleneksel toplum gerçeğinde yaşayan bir ölü gibidir.Fedakar olmanın,verdikleri büyük emeklerinin bedelini, infaz cezasıyla öderler.Çok basit gördüğümüz tandır ekmeğini bile nasıl bir çabayla ve büyük bir emekle hazırladıklarını bir bilebilsek kimbilir belkide...
Kadın; toprağa bırakılmış şapkanın altında kalan bir karıncanın; o küçücük bedeniyle,büyük bir azimle ve çabayla toprağı kazıyarak özgürlüğüne kavuşması gibidir.
Kadın:kırılsada değerini yitirmeyen bir elmas parçası kadar parlak, değerli en büyük hazinedir.nasıl ki bir elmas kırılsada,tozlansada,yıllarca yerin altında kalsada değerini yitirmiyorsa kadında öyledir bilenler için.
Doğu kadını olmak; fedakar olmak,törelere bedel ödemektir.ne zaman kara perdeler arkasında; dudakları mühürlenmiş,gözleri köreltilmiş,ezilip hor görülmüş bir kadın görseniz bilin ki o doğu kadınıdır.
Doğuda kadın olmak; ezilmek, töreye kurban gitmektir,ölmektir.Olmakla olmamak arsında ince bir çizgi vardır burada.Ve yok edilmeleri daha kollaydır her zaman.başlı başına kadın olmak; olmamak,yok olmak demektir...Olmak mı daha zor yoksa olmamak mı?

Abdulgafur Gündüz

NUSAYBiN'E BiR BAKIŞ...

Nice kültürlerin, nice toplumların barınağı olan Nusaybin... Bazen geçmişini, bazen de bugününü sorguladığımız ve bazen de hoşnut olduğumuz oldu.
O vakitler sokaktaki kadınlar, erkekler ve çocuklar akşama doğru herkes kendi yaşıtıyla bir araya gelir, kimileri oturup sohbet eder, kimileri de sokaktan ayrılıp gezerlerdi. Biz çocuklar ise sadece oyun oynardık. Bazen büyüklerimizin de oyunlarımıza katıldıklarını hatırlıyorum. Şimdi ise insanlarımızın sözde medenî olma adına bu gelenek-göreneklerini ve kültürlerini yavaş yavaş terk ettiklerini bilmiyor değiliz.
Akşamları bu şehir öyle bir karanlığa bürünürdü ki el feneri olmadan dışarıya çıkamazdık. Oysa ki şimdi sokak lambaları gecenin karanlığını kaybedip aydınlık saçıyor.
Yazın kavurucu sıcağında gölgelik bir yer arar; ancak bir duvar dibinde, bir kaldırımda otururduk. Bugün ise duvar dibindeki kaldırımda oturmamız gerekmiyor. Artık gölgesinde serin bir hava, temiz bir nefes alabileceğimiz yeşil alanlarımız bizi bunaltıcı sıcaklardan korumaktadır.
Üşürdük, içimiz ürperirdi o vakitler. Dışarıya çıkmaya korkardık,cesaret edemezdik. Yazın, üzerimizden geçen kör kurşunların korkusundan; damda yatamazdık, bodrum katına inerdik.Şimdi ise içimiz rahat, dilediğimiz gibi özgürce istediklerimizi yapabiliyoruz.
Çocukluğumun anıları, hatıraları; sokakların tozlu, çamurlu olduğu zamanlarda saklı kaldı.Hatırlar mısın? Tozlu, çamurlu sokaklarında futbol oynardık, saklambaç oynardık ve daha hatırlayamadığımız bir çok oyun.Pantolumuzun paçası çamura girer, çamur olurdu. Biz ise paçamız çamurlu diye eve gitmeye korkardık, cesaret edemezdik.Her defasında dayak yer, yine de çamur içinde oynamaktan vazgeçmezdik.
Bizim yaşıtımız olan gençler saygıda kusur etmezken, ailelerinin sözünden çıkmazken, gelenek-görenek ve kültürlerini yaşarlarken şimdi ise toplumumuzun büyükleri içinde elinde sigara ve ayak üstüne ayak attıklarına şahit oluyoruz.Gelişmekle birlikte cahillikler ortadan kalkarken,batıya özenmektende kendi benliklerini unuttuklarını, yaşamadıklarını görüyoruz.
Küçük bir yerleşim yeriydin o zamanlar. Gitgide büyüdün ve şimdi kocaman bir şehir oldun.Seninle birlikte biz de büyüdük, düşlerimiz de büyüdü. Küçükken, labirentli sokaklarında kaybolduğumu bugün gibi hatırlıyorum. Artık kalbolduğum olmadı hiç.
Bazen şimdiki çocuklara özendiğim olur. Çünkü onlar çok şanslı. Biz toz, çamur içinde oynarken onlar parke taşları üzerinde, parklarda oyun oynuyorlar. Ben ise büyüdüğüm için ancak banklara oturup, yanımdan koşan,salıncaklara binen çocukları seyretmekten başka bir şey yapamıyorum.Şimdi onlar özgürce uçurtmalar uçuruyorlar gökyüzüne. Ben büyük bir hayranlıkla onları seyrediyorum.
Büyüklerimizden; ayrı dinlerden, ayrı kültürlerden ve ırklardan olan insanların anlaşmazlıklarını, kavgalarını dinlediğim olurdu. Şimdi ise yan yana bulunan Mor Yakup Kilisesi ile Zeynel Abidin Camisi'ni gördüğümde çok hoşnut oluyor ve kendi kendime ırk, dil, din, kültür farkı olmaksızın aynı topraklar üzerinde yaşamanın imkansız olmadığını, çok büyük bir hoşgörü örneğini toprakları üzerinde taşıyan Nusaybin'e minnettarlığımı; onu koruyarak vurguluyorum...
Ey koca şehir Nusaybin! Geçmişine baktığımda bu güne daha çok sarılıyorum.
Bu günü bir başka seviyorum...

Abdulgafur Gündüz

MUTLULUĞUN RENGİ

Bu gece, mutluluğun rengi okşuyor saçlarımı.
Her tenimde, yaşam umudu saklı.
Dinlediğim arabesk şarkılar bile,
Umudu yaşatıyor kalbimde.

Gecenin hüznünü mayaladım,
Artık ızdırap vermiyor,
Vermeyecekte, sen olduğun sürece.

Her sarılışımızda;
Birikmiş kederlerimi,
Sonsuzluğa yolcu ediyorum.
Belki bilmiyorsun ama
Sen yaşama sebebim oldun.

Üzüntü deryalarıyla, saklambaç oynamayı bıraktım.
Mutluluğun saçlarına sarılma vaktidir.
Mutsuzluğun ızdıraplarını,
Tarihin tozlu arşivlerine sakladım.
Artık seviç gözyaşları döküyorum.
Melekler kıskanır oldu beni,
Mutluluk gözyaşlarımı çekemiyorlar.

Yaşam umudunu yaşamak;
Beni çocukluğuma yolcu etti,
Son kez içten kahkahalarıma kavuşturdu.
Kimbilir; umuttan umudu kasmişken,
Umut, senden umudu kesmemiş olabilir.
Ve perde...
(GECE YAGICI)
(04.02.2009 NUSAYBİN)

Abdulgafur Gündüz

MEZARCI

Söyle bana mezarcı;
Diz çöküp yalvarsam,
Anlatsam sana içimdekileri,
Ver yarimi geri ver desem,
Verebilir misin bana?
Ah mezarcı ah!
Otur da dinle beni;
Dinle de, belki insafa gelirsin,
Azda olsa belki katı yüreğin yumuşar.
Ne desem boş biliyorum,
Yaşamadığın için bilemezsin.
Tek bir isteğim var senden;
Boş bırak yarimin yan tarafını,
Kimseyi alma,
Az kaldı mezarcı,
Ben geliyorum,
Yarimin yan tarafına mezarımı kaz,
Onla birlikte, sonsuzluğa uzanmaya geliyorum.
(GECE YARGICI)
(12.08.2008 NUSAYBİN)

Abdulgafur Gündüz

KiRALIK SEVGİLİM

Bilirim bir gün beni terkedeceğini,
Her şeye rağmen seninleyim.
Sen ancak kiralık bir sevgili olursun,
Sen paramı ben seni seçtim.

Paramın bittiği yerde bende biterim senin için,
Bilirim ki beni hiç sevmezdin ve sevmedin.
Dedim ya vefasız;
Sen ancak kiralık bir sevgili olursun.

Nede güzel röl yapabiliyorsun,
Bilmeyenler çok sevdiğini sanacak beni,
Nerdeyse bende inanacaktım beni sevdiğine,
İşte o yüzden kiralık bir sevgili olursun ancak.
Sen kiralık bir sevgilisin,
Ve öyle kalacaksın bir ömür...
(15.04.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

KANAYAN KALPLER

(kız)
Ben sana inanmıştım,
Yalan sözlerine kanmıştım,
Sevmiştim seni kainata inat,
Sana güvenip bağlanmıştım,
Sen ne yaptın?
Ardına bile bakmadan, terkedip gittin beni.
(erkek)
Hayır hayır, ben sana hiç yalan söylemedim,
Bende seni çok sevmiştim ölesiye,
Bir ömür bekledim gelmedin,
Ben seni bırakıp gitmedim,
Sen gelmedin bana,
Hala seni seviyorum ve hep sevecem.
(kız)
Hala utanmadan bana yalan söylüyorsun,
Bana beni sevdiğini söylüyorsun,
Hayır yalan söylüyorsun.
Sen beni hiç sevmedin ağlayan mevsimlerde,
Eğer sevseydin beni,
Ardında bırakıp gitmezdin beni, alasmaladık bile demeden.
(erkek)
Hep suçlu benmişim gibi düşünüyorsun,
Hiç kendini yargıladın mı?
Nerdeydin ben seni beklerken?
Nereydin ben seni ararken labirentli sokaklarda?
Hiç bir zaman sen beni anlamadın ki.
(kız)
Hani sen söz vermiştin,
Hani beni bırakmayacaktın,
Hani benimle mutlu olacaktın,
Hani en güzel gelinliği bana giydirecektin,
Hani, nerde kaldı beraber kurduğumuz pembe hayallerimiz.
(erkek)
Yokluğunda ne acılar çektiğimi biliyor musun?
Kaç gece sabahladım, gözyaşları içinde yüzerken,
Kaç sigara izmariti söndürdüm parmak uçlarımla,
Bilemesin ki...
Çünkü yoktun, gelmemiştin bana.
Çünkü yalnız bırakmıştın beni.
Tek isteğim senden;
Beyazlar içinde bir ömür boyu mutlu ol.
(kız)
Evet bende beyazlar giyecem,
Ama bu beyazlar benim gelinliğim değil, kefenim olacak.
Sözüm vardı sana;
Eğer kavuşmasak, beyaz kefeni giyip,
Ebediyete doğru yol alacaktım.
Sen sözünü tutmadın, bari biz tutalım.
Belki utanırsın,
Azıcıkta olsa, belki yüzün kızarır.
Son isteğim;
Mezarımın başına geldiğinde,
Mezarımda yetişmiş olan kırmızı gülün yanına,
Bir damla gözyaşı dökmeni istiyorum.
Gülün neden kuruduğuu düşünme,
Cevabı ben söyliyeyim;
Vefasızlığın,ihanetin sağ olsun.
(erkek)
Ne desen haklısın.
Biliyorum beni affetmeyeceğini,
Ama ben seni gerçekten sevdim,
Ve hep sevmeye devam edeceğim.
Gelmedin ki bana,
Beklemiştim seni,ufka sabırsız gözlerle bakarak.
Ama gelmedin.
Unuttun sanmıştım;
Meğerse....

Abdulgafur Gündüz

KANAYAN KALPLER

(kız)
Ben sana inanmıştım,
Yalan sözlerine kanmıştım,
Sevmiştim seni kainata inat,
Sana güvenip bağlanmıştım,
Sen ne yaptın?
Ardına bile bakmadan, terkedip gittin beni.
(erkek)
Hayır hayır, ben sana hiç yalan söylemedim,
Bende seni çok sevmiştim ölesiye,
Bir ömür bekledim gelmedin,
Ben seni bırakıp gitmedim,
Sen gelmedin bana,
Hala seni seviyorum ve hep sevecem.
(kız)
Hala utanmadan bana yalan söylüyorsun,
Bana beni sevdiğini söylüyorsun,
Hayır yalan söylüyorsun.
Sen beni hiç sevmedin ağlayan mevsimlerde,
Eğer sevseydin beni,
Ardında bırakıp gitmezdin beni, alasmaladık bile demeden.
(erkek)
Hep suçlu benmişim gibi düşünüyorsun,
Hiç kendini yargıladın mı?
Nerdeydin ben seni beklerken?
Nereydin ben seni ararken labirentli sokaklarda?
Hiç bir zaman sen beni anlamadın ki.
(kız)
Hani sen söz vermiştin,
Hani beni bırakmayacaktın,
Hani benimle mutlu olacaktın,
Hani en güzel gelinliği bana giydirecektin,
Hani, nerde kaldı beraber kurduğumuz pembe hayallerimiz.
(erkek)
Yokluğunda ne acılar çektiğimi biliyor musun?
Kaç gece sabahladım, gözyaşları içinde yüzerken,
Kaç sigara izmariti söndürdüm parmak uçlarımla,
Bilemesin ki...
Çünkü yoktun, gelmemiştin bana.
Çünkü yalnız bırakmıştın beni.
Tek isteğim senden;
Beyazlar içinde bir ömür boyu mutlu ol.
(kız)
Evet bende beyazlar giyecem,
Ama bu beyazlar benim gelinliğim değil, kefenim olacak.
Sözüm vardı sana;
Eğer kavuşmasak, beyaz kefeni giyip,
Ebediyete doğru yol alacaktım.
Sen sözünü tutmadın, bari biz tutalım.
Belki utanırsın,
Azıcıkta olsa, belki yüzün kızarır.
Son isteğim;
Mezarımın başına geldiğinde,
Mezarımda yetişmiş olan kırmızı gülün yanına,
Bir damla gözyaşı dökmeni istiyorum.
Gülün neden kuruduğuu düşünme,
Cevabı ben söyliyeyim;
Vefasızlığın,ihanetin sağ olsun.
(erkek)
Ne desen haklısın.
Biliyorum beni affetmeyeceğini,
Ama ben seni gerçekten sevdim,
Ve hep sevmeye devam edeceğim.
Gelmedin ki bana,
Beklemiştim seni,ufka sabırsız gözlerle bakarak.
Ama gelmedin.
Unuttun sanmıştım;
Meğerse....

Abdulgafur Gündüz

iSTANBUL

Ey koca şehir İstanbul!
Ey varoşların kenti!
Ey aşıkların kenti!
Ey yetimlerin kenti!
Ey koca şehir istanbul,
Nede güzel benzersin ilkbaharın o gelgeç ihtişamına.
Bir ömür boyu;
Seni düşünmek,
Sende doğmak,
Sende ölmek isterdim.
Öyle bir hasretliyim ki sana,
Anlatamam,
Kelimeler yetmez,
Kalem,kağıt yetmez,
Öyle büyük,öyle güzelsin ki,
Seni anlatmak için,
Binlerce yıl yazmak gerekir,
Ey koca şehir İstanbul,
Nede güzel benzersin ilkbaharın o gelgeç ihtişamına.
Ben bir köy çocuğuyum,
Ben bir varoşum,
Ben bir aşığım,
Ben bir yetimim;
Hasretliyim sana,
Sultan ahmet camisine,
Boğaz köprüsüne,
İlk baharına,
Taşına,toprağına öyle hasretliyim ki anlatamam,
Ey koca şehir İstanbul!
Seni seviyorum,
Sana aşığım,
Adını anıyorum,
Resmine bakıyorum,
Ey koca şehir İstanbul!
Ey dünyanın güneşi,
Ey Türkiye´nin yıldızı,
Ey benim nefesim,
Hasretliyim,dertliyim sana karşı
Ey koca şehir İstanbul!
Nede güzel benzersin ilkbaharın o gelgeç ihtişamına...!
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

İLK HARFLER

Rüyalar başka olur sessiz gecelerde,
Oflaz olur yüzün buğulu pencerelerde,
Jiyan olur gençliğin yad ellerde,
İnce belin söz olur bütün yerlerde,
Neye yarar ben yoksam o düşüncelerde.

Akşam olur,gündüz olur gözyaşın akar,
Karşındaki insan gözlerine bakar,
Taş kalplisin diye kırmızı gülü saklar,
Aylar boyunca sessiz sedasız ağlar,
Şunu bilmezsin ki hergün içi yanar.

Benim aşkım bana herzaman yeter,
Emelli aşkım gözlerimde tüter,
Niye yoksun bu acı herşeyden beter,
İnanki sen yoksan bu ömür biter,
Mutsuzluğun bana çin işkencesi eder.

Sesin kulağımda sonsuz bir bahar,
Olağan olur kulağım çınlar,
Nusaybin beni kendine bağlar,
Lodos seni kuzey batıya atar,
Ulusumuz her yerde gençliğini arar.

Gözlerindeki ışıltı güneş gibidir,
Ücra köşelerde gölge sesidir,
Limandaki geminin tek yelkenidir,
Ürserin kalbimin ta içidir,
Mutsuzluğun benim tek esirimdir.

Aşık dediğin herşeyi sezer,
Şaşırtır herkesi insanı mutsuz eder,
Kağıtlar yetmez aşk resmi çizer,
Ilık bir yaz yağmuru gibi diner,
Mutluluğuna binbir türlü tohum eker...

Abdulgafur Gündüz

HÜZÜN DALı

Ölüm marşı çınlarken kulaklarımda,
Çocukluğuma kaçamaklı hayaller sürerdim.
Sararmış yapraklar düşerken dallarından,
Güz yağmurları, terk ederdi bu kenti,

Hücreye vurulurken bu beden,
Güller sararıp solmaya başlamıştı.
Kaldırımlar gözyaşlarıyla beslenirdi,
Su kanallarından akardı acı kahkahalar.

Tıngırdatmadan, bir gitar akorduydu söylenmeyenler.
Maviliklerin karalara büründüğü gökyüzüydü, düşlerim.
Bırakmak yok,
İnadına savaşmak var.
Sende haykır yüreğinle,
Bırak sussuz kalsın ümitler,
Sen yine de ses ol yâr...
(30.04.2009 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

HERŞEy SANA

Sana kimsenin duyamayacağı bir şarkı gönderiyorum,
Sana kimsenin yazamadığı bir şiir yazıyorum,
Kimsenin yazamadığı aşk romanı yazıyorum,
Kimsenin söylemediği iki kelime söylüyorum,
sana tapıyorum...
(NUSAYBİN 11.01.2007)
(GECE YARGICI)

GiDiYORUM

İşte gidiyorum,
Yolculuk ebedi kalacağım yer,
Özlenecek miyim bilmiyorum ama,
Şu kesinki bir daha dönüşüm yok.

Bir cansız bedenim kalır hastane morgunda,
Artık cansız bedenimin kokusunu hissedersiniz hastane köşelerinde,
Hastanenin buz beyazı koridorunda gittikçe,
Küçülen bedenimi seyrediyorum,

İşte gidiyorum,
Hayallerimin peşinden gidiyorum,
Uçsuz bucaksız günbatımına doğru gidiyorum,
Günbatımıyla birlikte bende karanlığa kayboluyorum.

Ve mezar taşıma,
Senin için yazdığım şiirlerden birini yazacaklar,
Şiirin başlığı,
Bırak dünya vefasızların olsun.
bırak bırak dünya kahpelerin olsun...
(NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

DUVAR SAATi

Ne kadar da mahsum,ne kadar da sakin,sessiz duruyor.Bir tek tıkırtı sesi var; oda ortalık sakinleşince,sessizlik olunca duyulur.Hani derler ya ''durgun sudan korkucaksın''işte buda öyle bir şey.
Hiç farkına bile varmazsın.Önce saniyeler,sonra dakikalar,saatler daha sonra günler, haftalar daha sonrada aylar, yıllar ardından asırlar gelir geçer. An gelir vaktinin çabuk geçtiğine sevinir, an gelir sitem edersin.
Misalen sevgilinle gezerken,bir eğlence ortamında bulunurken vaktinin erken bittiğini düşünür,sitem edersin. Kötü bir ortamdaysan,sevmediğin kişilerle iş gereği,bulunduğun ortamdan ayrılmak için o kadar çok dua edersiniz ki vakit çabuk dolsun diye; vakit dolduğunda ise o kadar çok sevinirsin ki anlatmak mümkün değil.Bir insanın tutsaklığından özgürlüğüne kavuşması misali.
Ah şu duvarda mahsum,suçsuz, sessiz görülen saat, ömrünü tüketir.doyamadığın çocukluğunu, gençliğini tüketir de ruhun bile duymaz. Ve gün gelir ah çocukluğum, ah gençliğim diye yakınırsın.İşte o zaman duvarda ki saatin sesini, mahsum olmadığını suçlu, molduğunu anlayacaksın,anlayacaksın ama, çoktan iş işten geçmiş olacak.Ve o vakit hayallerine dalacaksın.Sevgilinle el ele dolaştığınız zamanı, sokak arkadaşlarınla oynadığın oyunların, özelliklede saklambaç oynadığınız günleri ve bazende polisçilik oyunlarında, kovalamacalarda diz üstü düşüşlerinde yara bere içinde kalan dizlerinin, annenin gözyaşları içinde sargı bezi sardığı anı hayal edersin ama geri getiremezsin.İşte o zaman yine duvarda mahsum duran saate sitem edersin.Şimdi gözlerinin altında halkalar oluşmuş, yaşadığın her yas saatin izi kalmış, uzaklara gözlerin dalar. Büyük bir ah çekersin. Ah duvar saati ah!
çocukluğumu, gençliğimi, ömrümü aldın.
ah duvar saati ah alacağın olsun!
Fani dünya sana kalsa ne olur.
Tamam ben gidiyorum,
kahpe dünya sana kalsa ne olur.
Ah duvar saati ah! İçinde her şey olan her şey, senin olsun..

Abdulgafur Gündüz

DÖNERSEN..

Eğer bir gün dönersen
Çok sevineceğim
Ama hayatta olduğunu bilmiyorum ki
Eğer bir gün dönersen,çok mutlu olurum
Yolunu gözlüyorum,bir gün gelirsin diye

Senin yaşayıp yaşamadığın belli bile değil
Öldüğünü bilsem,gene beklerim
Ama ölenlerin dönüşü yokmuş
Yinede sonsuza dek bekleyeceğim.

Abdulgafur Gündüz

DiLiMDEN DÜŞMEYEN BESTEM

Gidişine besteler biriktiriyorum;
Acıyla,kederle karışık.
Her kelimede yokluğunun ızdırabı,
Her seslenişimde kırık bir güfte.

Dilimden düşmeyen,
Bir türkü vardı, sana armağan ettiğim.
Hala dilimde o türkü,
Hala dilimde sen,
Tek fark; sensizlikte eklendi bunlara...

Abdulgafur Gündüz

ÇARE(SiZ)

Bir mutluluk şarkısının, en iyimser kelimesinde, karamsarlığı hissedecek kadar yüreğinin burukluğunu sezmek; yaşayıp yaşamamak arasında mekik dokumaktır.
Son perdeyi oynarsın sahnede. Feci bir sonla biten, bir aşk romanının, baş kahramanlığını ve loş ışıkar altında, sessiz bir gölge oynu oynarsın.
Çapraz uyaklı bir şiir gibi, senle sevdiğinin arasında, sizi ayıran birkaç kelimelik bir satır olur. Ne kadar uyumlu olsanız bile, ayırmak isteyenler olur ve ayırırlar sizi.
Yüreğini kırbaçladığını anlarsın bir vakit. Hayal kırıklığna uğrar, şaşkınlık içinde geçmişine olta atarsın. Oysa oltan boş gelir. Diyeceğim şu ki; geçmiş geçmişte kaldı, gelecek benimdir deyip. Geleceğini; mutluluğun, aşkın en güzel rengiyle biçimlendirmelisin.
Geç kalmak diye bir şey yoktur. Sadece yapıp yapmamak,gidip gitmemek vardır. Bekleyen beklemiştir. Bekleyeni bekletmemek lazım deyip. Koşmalısın mutluluğa doğru. giden de gitsin, dönerse senindir, dönmezse bilki hiç senin olmamış demektir.
Son şarkıyı söylemek sana kaldı. İster mutluluğu seslendiren şarkılarda, karamsarlığı arayıp, karamsar olursun, istersen de karamsar şarkılarda; mutluluğu arayıp, mutlu olursun.İşlenmek,yeni motifler eklemek için sana bırakılır, hayata dair her ne varsa...

Abdulgafur Gündüz

BiLİNMEZLİK....2

Yaşamayı sana bırakıp,
Gözyaşlarımı sırtlayıp,
suskunluğumla bir uçuruma gidiyorum.
Bir mülteci misaliyim bu soğuk kentte.
Anlamlılığını yitirmeye başladı gecenin siren sesleri.
Giderken bu kentten;
Yüzündeki hüznü de koparıyorum senden.
Çıngırakların karmaşık ritimlerinde,
Hep bir suskunluğa bürünmüşümdür.
Parmağındaki alyansının motifleri,
Gözyaşlarımla çizilmiştir.
İçimde birikmiş ninileri,
Haykırma zamanının şaşkınlığındayım.
Aradığım bütün adreslerden,
Sesizliğinin çığlıkları yankılanıyordu tozpembe duvarlardan.
(12.04.2009 nusaybin)
(gece yargıcı)

Abdulgafur Gündüz

BiLiNMEZLiK...

Son sözcükleri yazıyorum bu aralar,
Duygularım belirsiz,
Sarhoş misali dönüyor başım.
Kabuğuma çekiliyorum salyangoz misali.
Yarım kalmış duygularım var sizlere bıraktığım,
Tamamlayamadan bırakmam gerekti,
Olur ya; sizlere bıraktım tamamlarsınız diye.

Gülmek diye bir şey var mıydı biliyor değilim,
Ağlamayı ise çoktan unuttum,
Tek hatırımda kalan,
Bir yar var...

Abdulgafur Gündüz

BEN SEVDİM Mi

Ben seni ıslak kaldırımlarda sevdim.
Nisan yağmurları altında,
Sobasız sınıflarda,güneşsiz günlerde,
Ben seni karanlıklarda sevdim.

Ben seni bülbülün gülü sevdiği gibi sevdim.
Nasırlanmış elerini,
Tebbesüm eden dudaklarını,
Ben seni başkaldırışlarınla sevdim.

Ben seni ıslak gözlerimle sevdim.
Diken batmış yüreğimle,
Kalbimle bedenimle,
Ben seni bütün benliğimle sevdim.

Ben seni kayıp kentin bozuk yollarında sevdim.
Yıldızların kolarına tutuluşunu,
Havlayanların içinde sessiz duruşunu,
Ben seni suskunluğunla sevdim.

Ben seni başındaki eşarbınla sevdim.
Zorluklarla mücadele etmeni,
Karşılık beklemeksizin yardım etmeni,
Ben seni sen olduğun için sevdim.

Ben seni senden daha çok sevdim.
Ben seni kendimden daha çok sevdim.
Ben seni insan olduğun için sevdim.
Ben sevdim mi böyle severim işte...
(14.04.2007 NUSAYBİN)
(GECE YARGICI)

Abdulgafur Gündüz

BEKLEYiŞ2

Gözlerin ufukta, bir yolcunun gelişini beklerken
; uykusuz kalırsın, gözlerin ıslanır. Yüreğinde; bir burukluk, bir eziklik, bir eksiklik hissedersin.Ha geldi ha gelecek derken; yine gün batımı umudunu kaybettirir, karanlığı çöktürür üstüne.
Onsuzluğun soğukluğunda; bedenin titrer,arayış içine girer ve ''ya gelirse'' umuduyla yaşarsın bir ömür. Oysa beklediğin hiç gelmez. Sen ise rüyalarına kanar,beklemeye devam edersin her şeye rağmen.Gerçekler acıdır bilirsin. Oysa sana; gerçekler ızdıraptır,ölümdür.Onsuz geçirdiğin her gün için, yüzünde yeni çizgiler biriktiriyorsun.Yüzünde oluşan her hat içinde milyonlarca keder saklıyorsun.Anlatmak azda olsa acını dindirmek istemediğin içinde suskun kalıyorsun.Suskunluğunda her şey
i gizliyor anlatamıyorsun.
Bu gün yarın derken, ömrünü bitiriyorsun farkında olmadan.Bir telefon sesi gelse,kapın çalınsa, odur umuduyla yerinden fırlarsın.Karşındaki eğer beklediğin kişi değilse; yüreğin buruk bir şakilde, sen miydin? diye sorar ve yüzünü buruşturursun.Onun uğruna dost,akraba, kimse kalmıyor etrafında ve günler geçtikçe dahada yalnız kalıyorsun......

Abdulgafur Gündüz

BEKLEYiŞ

Sensiz geçen her gün,
Yüzümdeki tebbesümleri eksiltiyor.
Bir damla gözyaşımın çığlığını duyuyorum,
Kalbimin kırgınlığı,
Yüzümü buruşturuyor.

Saçlarını dalgalandıran, rüzgarın savruluşuna dalıyorum.
Hayranlığımı gizleyemiyorum.
Hayal gözlümü ararken;
Seni buluyorum,
Meğerse hayal gözlüm senmişsin.

Gecenin karanlığında,
Yıldızlarla, seni çiziyorum gökyüzüne
Gözyaşlarımdan okyanuslar oluşturuyorum.
Bir dağ yığını kadar dert biriktiriyorum içimde,
Sana kalmış,
Gelsen yıkılır,
Kaçsan yığılır...

Abdulgafur Gündüz

BEDDUA...

Geleceğin ışıksız
Hayatın cehennem olsun
Gözlerin nemli
Dünyan zindan olsun

Bastığın yer deprem
Baktığın yer ateş olsun
Evin hapishane
Odan zindan olsun

Gündüzler sana düşman
Geceler haram olsun
Gençliğin heder
Gülüşlerin ateş olsun

Mutsuzluk senin
Aşk benim olsun
Silah kurşun senin
Gül diken benim olsun

Kitapların canavar
Kalemin hançer olsun
Yazdığın tüm satırlar
Günah defterin olsun

Sevgilin azrailin
Meleğin şeytan olsun
İçtiğin zehir
Yediğin zakkum olsun

Adın vefasız
Soyadın lanet olsun
Senin sevgin cehennem
Benimki ateş olsun

Hastalığın kıanser
Çaresi yılan olsun
Senin ölümün
Sevgilinin elinden olsun

Saçların tahta parçası
Tokaların fare olsun
Kullandığın şampuan
Kezzap suyundan olsun.

Kalbin delik
Gözlerik kör olsun
Ayakların sakat
Ellerin değnek olsun

Günlerin asır
Hayatın çile, ızdırap dolsun
Kabuslar gerçek
Hayallerin tersine dönsün

Doğum günün san
Ölüm tarihin olsun
Ruhuna fatiha değil
Lanet şiiri okunsun

Güneş san küskün
Yıldızlar dargın osun
Nusaybin lisesi
Senin son yerin olsun

Alyansın akrep
Kolyen yılan olsun
Gelinlik kefenin
Düğünün mezar olsun

Celldın sevgilin
İpi çeken oğlun olsun
Gözyaşlarım sana hediyem
Sana bu son bedduam olsun
Seni tanıdığım güne lanet olsun.

Abdulgafur Gündüz